Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Şubat 2020 Cuma

Deprosyon Nedir?

Depresyon

Yaşam şartlarının zorluğu düşünüldüğünde artık birçok kişi depresyonda olduklarını söylüyor. Ancak günlük yaşam içinde zaman zaman kötü hissetme halleri ne yazık ki gerçek manada “depresyon” hastalığı ile karıştırılabiliyor, eşzamanlı kullanılabiliyor. Bu nedenle gerçek depresyonu tanımak, onunla sağlıklı bir şekilde baş edebilmek için daha da önem kazanıyor.
Depresyon, depresif ruh hali ile çaresizlik, umutsuzluk ve suçluluk hislerinin yoğun olduğu, günlük aktivitelere karşı ilginin azaldığı ve önceden keyif veren aktivitelerden geri çekilmenin yaşandığı (ör: hobiler, sosyal aktiviteler, cinsellik vb.), iştah ya da kiloda değişim ile uykularda bozulmanın görüldüğü, konsantrasyon ve dikkat sorunlarının eşlik ettiği çok daha kompleks bir durumdur. Depresyonda olan kişiler enerjilerinde büyük bir düşüş yaşar ve çoğunlukla yorgun hissedebilirler. Eskiye göre çok daha sinirli olduklarını, çok çabuk sinirlendiklerini ve olaylar karşısında toleranslarının gittikçe azaldığını ifade edebilirler. Bu şikayetlere zaman zaman organik sebepleri bulunamayan çeşitli ağrı ve sızılar (ör: baş ağrısı, sırt ağrıları vb.) da eklenebilir. Bu haliyle depresyon kişinin işlevselliğini bozan, günlük yaşantısını olağan şekliyle sürdürmesine ve üretkenliğine engel olan bir durumdur. Kendi haline bırakıldığında geçmez, yardım alınmazsa kronikleşme riski yüksektir. En büyük risk elbette ki intihar ihtimali söz konusu olduğundadır. Depresyon süresince artan çaresizlik ve umutsuzluk hislerinin sonucunda bazı hastalar çözüm yolu bulamayarak kendilerine zarar verebilmektedir. Eğer aile geçmişlerinde bir intihar öyküsü varsa ya da kendilerinin daha önceki dönemlerde girişimleri olmuşsa tüm bunlar yüksek risk faktörleri olarak değerlendirilir. Bu konuda yapılan somut planlar ve ölme isteğinin dile getirilmesi mutlaka ciddiye alınması gereken işaretlerdir. Tüm bunlar bu kişilerin sağlıklı düşünemediğinin, düşünce süreçlerinde çok büyük bozulmalar olduğunun göstergesidir ve acilen tıbbi yardım alınmalıdır.
Depresyon, kişinin yaşamı boyunca tek bir dönem yaşanabileceği gibi tekrar eden döngülerle de seyredebilir. Depresif bir süreç aynı zamanda bipolar bozukluğun bir evresi olabileceği gibi hezeyanların da eşlik ettiği durumlarda psikotik bir özellik taşıyabilir. Bu gibi durumların ayrıştırılması tanı ve tedavi planı konusunda kritik önem taşır. Bunların yanı sıra, depresyonun birçok durumda başka ruhsal hastalıklarla da birlikte seyrettiği görülür. Anksiyete bozuklukları, yeme bozuklukları ve madde bağımlılığı depresyonla birlikte sık görülen durumlardır.

Endometriozis Nedir?

Endometriozis ve tedavisi

Endometriozis nedir?

Endometriozis üreme çağındaki kadınlarda görülen bir hastalıktır. Hastalık adını rahimin iç tabakasını döşeyen ve her ay adet döneminde kalınlaşıp dökülen ''endometrium'' dokusundan almaktadır. Endometriozis'te normal olarak rahim iç tabakasında bulunması gereken endometrium dokusu rahim dışında vücudun diğer bölgelerinde de bulunmaktadır.
Rahim dışındaki bu endometriozis odakları ağrı, kısırlık ve diğer bazı sorunlara neden olabilmektedir. Endometriozisin en sık görülme yerleri, karın boşluğunda özellikle yumurtalıklarda, rahime ait tüplerde, rahimi destekleyen bağlarda, vajina adını verdiğimiz döl yatağı ve anal kanal arasındaki alanda, rahim dış yüzeyinde, pelvis denilen karın boşluğunun yüzeyindedir ve adet döngüsünü yöneten hormonlara yanıt vermektedirler.
Adet döneminde rahim içerisinde olduğu gibi bu alanlarda kalınlaşma, yıkılma ve kanama olmaktadır. Buna rağmen rahimi döşeyen tabakanın aksine rahim dışındaki endometriumun adet kanı şeklinde vücudu terk etme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle kendi içine kanama ve bu odaklardan dökülen dokunun ve kanın çevre dokuları hasara uğratması, çevre dokularda iltihabi gelişme ve bağ dokusu oluşumuyla sonuçlanmaktadır.
Böylelikle odakların yerleşim yerine göre beklenmedik hasarlar oluştururlar. Endometriozis yumurtalık üstünde yerleşir ve kist halini alır ise buna endometrioma (çikolata kisti) denir.

Anal Fissür Nedir?

Anal fissür (makat çatlağı)

Anüs derisi yoğun sinir ucu içeriği nedeniyle çok hassas bir bölgedir. Ayrıca iki farklı ve iç içe yerleşik kas tabakası tarafından sarılıp sıkılmaktadır. Özellikle vücut dışkılamaya hazır değilken yapılan zorlu dışkılamalar veya makatın çok tahriş olduğu ishal durumlarında bu bölgede yırtıklar oluşabilir. Son derece ağrılı olan bu yırtıklar kaslarda spazma yol açarak daha fazla basınca maruz kalırlar ve kan dolaşımları yetersiz kaldığı için yırtık iyileşme şansı bulamaz.

Hastalar dışkılarken şiddetli ağrı duyarlar. Sanki küçük cam parçaları çıkarıyormuş gibi hissederler. Ancak asıl ağrı dışkılamanın bitiminde ortaya çıkar ve saatlerce sürebilir. Bu ağrılar kişiyi günlük yaşamından alıkoyacak kadar şiddetli olabilir.

Ne yazık ki sıklıkla "hemoroid" ya da "basur" olarak tanımlanan anal fissürler birtakım gereksiz ve faydasız ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılır hatta daha da kötüsü iş hemoroid ameliyatına kadar gidebilir. Çünkü fissürlerde birkaç hafta içinde dışarıda küçük bir meme oluşabilir ve bu meme hemorod memesi olarak değerlendirilip hemoroid hastalığı tanısı konulabilir.

Anal fissür tedavisinde ilk adım hastanın eşlik eden bir kalın bağırsak sorunu olup olmadığının ortaya konulmasıdır. Ancak akut fissürlü bir hasta kısmen de olsa rahatlatılmadan parmak muayenesi ve kolonoskopi yapılmamalıdır.

Malign Mezotelioma Nedir?

Malign Mezotelioma

Mezotelyoma, akciğer, kalp ve karın organlarını çevreleyen zarlardan köken alan kötü huylu tümördür. Çoğu kez asbest sonucu ortaya çıkan bu tümör, en fazla akciğeri çevreleyen zar olan plevrada görülür.

Mezotelyoma risk faktörleri nelerdir?

Mezotelyoma için bilinen en önemli risk faktörü asbeste maruz kalmaktır. Solunan asbest lifsel yapısı nedeniyle akciğer zarına yapışarak mezotelyomaya neden olmaktadır. Asbest mezotelyoma dışında akciğer kanseri gelişiminde de önemli bir risk faktörüdür.

Mezotelyoma belirtileri nelerdir?

Hastalarda akciğer zarında sıvı birikimine bağlı olarak sırt, göğüs ve yan ağrısı görülür. Ağrı başlangıçta nefes almakla batıcı karakterdedir sonra giderek şiddetini arttırır ve süreklilik gösterir. Hastada nefes darlığı ortaya çıkabilir. Bunun dışında öksürük, karında şişme, karın ağrısı gibi belirtiler de olabilir.

Tanısı nasıl konur?

Hastada yapılan fizik muayenede hasta tarafta solunum seslerinin azaldığı ve göğsün hasta tarafının hafif küçülmüş, omuzun daha düşük pozisyonda olduğu tespit edilir. Akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografide plevra boşluğunda sıvı toplanması, akciğer zarının kalınlaşmış olduğu görülür.
Daha sonra hastadan bir enjektör yardımı ile bir miktar sıvı alınarak incelenir. Sıvıda tümör hücrelerinin görülebilirse de kesin tanı için biyopsi yapılması gerekir. Biyopsi; kapalı plevra biyopsisi, açık plevra biyopsisi olarak ya da torakoskopik yöntemlerle yapılabilir.

Miyelodisplastik Nedir?

Miyelodisplastik Sendrom (MDS)

Miyelodisplastik sendrom kemik iliğinde yapılan kan hücrelerinin olgunlaşamaması ve normal formlarından farklı bir gelişim göstermeleri ile karakterize durumdur. MDS’li hastalarda kan yapımında azalmanın sonucu anemi (kansızlık) görülür. MDS sıklıkla 40 yaş üzerinde kişilerde görülür.

MDS’nin nedeni nedir?

MDS’nin nedeni bilinmemektedir. Başta benzen ve tarım ilaçları olmak üzere kimyasal maddelere maruz kalma MDS’li hastalarda sıktır. Ayrıca radyoterapi veya kemoterapi sonrası MDS ortaya çıkabilir.Hastaların büyük bir kısmında kemik iliği hücreleri incelendiğinde değişik kromozomal anomalilere rastlanmaktadır.

Miyelodisplastik sendromda belirtiler nelerdir?

Belirtiler hangi kan hücrelerinin tutulduğuna göre değişir. Hastaların çoğunda sadece kırmızı kan hücreleri tutulur. Bu hastalar kansızlığın ana belirtisi olan halsizlik ile doktora başvururlar. Halsizlik uzun süreli yol yürümekle veya merdiven çıkmakla oluşur. Halsizliğe sıklıkla nefes darlığı ve çarpıntı eşlik eder. Bazı hastalarda ayağa kalkarken baş dönmesi ve göz kararması olabilir. Kol ve bacak ağrısı ya da uyuşması da görülebilir. Lökositler etkilenmişse sık enfeksiyonlara yakalanma; trombositler etkilenmişse kol veya bacaklarda kanamalar, kolay çürük oluşumu görülür.
MDS tedavisinde yaş, MDS alt grubu, hastanın şikayetleri ve laboratuvar bulguları dikkate alınır. İnatçı anemi genellikle demir, folik asit veya B vitamini takviyesine yanıt vermez. Semptomatik hastalara eritrosit transfüzyonu gereklidir. Trombosit düşükse trombosit süspansiyonları ile yerine konmaya çalışılır. Eğer kanda eritropoietin hormonu beklenen oranda yüksek değilse, bu hormon cilt altından uygulanarak kök hücrenin kan üretmesi uyarılabilir. Özel bir kromozom anomalisi (5q-) saptanırsa, lenalidomid tedavisi başarılı olabilir. 65 yaş altındaki hastalarda kemik iliğinde blast artışı varsa, en kesin tedavi yöntemi kemik iliği naklidir.

15 Şubat 2020 Cumartesi

Kasık Erimesi Nedir?

Kemik erimesi (osteoporoz) nedir?

Tıptaki adı ile osteoporoz; kemik kütlesi ve kalitesinin bozulması sonucu kemik kırılganlığının artışı ile seyreden bir hastalıktır.
Kemikler 35 yaşından sonra içerdiği minerali (kalsiyum) kaybetmeye başlar. Oluşan kemik miktarı, kaybedilen kemik miktarından az olursa kemik kaybı ve kemik kırıkları oluşur. Kadınların menopozdan sonra bu hastalığa yakalanma sıklığı erkeklere oranla daha fazladır. Bunun nedeni menopoz sonrası östrojen hormonunun azalmasıdır. Ayrıca bazı hastalıkların seyrinde, yaşlı bireylerde ve bazı ilaçların kullanımına bağlı olarak da ortaya çıkabilir.
Kemik erimesi en çok omurlar, kalça kemiği ve bileklerde görülür. Bunun sonucunda kişide boy kısalığı ya da bu bölgelerde hayati önem arz eden omurga, kalça kırıkları oluşabilir.

Kemik erimesi (osteoporoz) belirtileri nelerdir?

Osteoporoz genellikle kırık oluşmadıkça sessiz seyreden bir hastalıktır.
Kemik kırılganlığının artışına bağlı omurga, kalça, el bileği kırıkları görülebilir.
Omurga kırıklarına bağlı sırt ağrısı, boy kısalması, omurgada şekil bozuklukları oluşabilir.
Osteoporoz seyrinde görülen kalça kırıkları hem yaşamı tehdit eder hem de bireyin yaşam kalitesini azaltabilir.

Karsinoid Sendrom Nedir?

Karsinoid Sendrom

Karsinoid sendrom gastrointestinal sistem kaynaklı karsinoid tümörlü hastaların % 10’unu etkileyen klinik tablodur. Hastalarda ishal, yüz ve üst gövdede saniyeler içinde oluşan birkaç dakika süren kızarma (flushing) görülür. Bazı besinler, alkol ve duygusal stres bu klinik tabloyu tetikler.
Bazı hastalarda daha kötü bir tablo olan karsinoid kriz oluşur. Hayati tehlikesi bulunan bu tabloda inatçı, yaygın bir flushing, şiddetli ishal ve baş dönmesi vertigo ile koma görülebilir. Hastalara taşikardi, aritmi, hipotansiyon veya hipertansiyon da eşlik edebilir.

Karsinoid sendrom tanısı nasıl konur?

Sendromdan sorumlu olduğu düşünülen maddeler; serotonin, bradikinin, histamin, substans-P, dopamin ve prostaglandinlerdir. Karsinoid sendrom tanısı ; serotoninin ana metaboliti olan 5-HİAA’in idrar seviyelerinin yüksek bulunmasıyla konulur.

Karsinoid sendrom tedavisi nasıl yapılır?

Tedavi semptomların baskılanmasına yöneliktir. Sendromdan sorumlu karaciğer metastazları varsa operatif debulkingi ve küratif rezeksiyonu yapılmalıdır. Karsinoid sendrom tedavisinde serotonin antagonistleri siproheptadin, histamin antagonistleri simetidin, fenoksibenzamin ilaç olarak kullanılan ajanlardır.

Kalp Kapak Hastalıkları Nedir?

Kalp kapak hastalıkları

Yaşamın herhangi bir döneminde, çeşitli sebeplere bağlı olarak, bu kapakların bir veya birden fazlasında darlık veya yetmezlik gibi hastalıklar çıkabilir. Kalp kapak hastalıkları  doğumsal veya kalıtsal olabilir. 
Küçük yaşta geçirilen romatizmal ateş, doğumsal ve ileri yaşlarda yıpranmaya bağlı oluşan kalp kapak hastalıklarından en sık olarak Mitral ve Aort kapak hastalıkları görülür. Daha az sıklıkta Pulmoner ve Triküspid kapak hastalığı görülür.
Dejeneratif (yıpranmaya bağlı) kalp kapak hastalıkları en sık Aort Kapakta Darlık ve Mitral kapakta yetmezlik şeklinde görülür. 70 yaş üzerinde Aort Kapak Darlığı sıklığı artmaktadır. Bu sağlıklı toplumlarda yaş ortalamasının artması ile eşgüdümlü olmaktadır.
Kalp kapakları ilgili rahatsızlık, kalp kapağının daralması sonucu kan akımının azalması veya yetmezliği sonucu kanın geriye kaçması şeklinde olabilir. Darlık veya yetmezlik tek tek görülebileceği gibi, her ikisi birden de meydana gelebilir.
Kalp kapaklarında görülen bu rahatsızlık kalbin yükünü daha fazla arttıracağı için, uzun sürmesi halinde kalbin yapısında geri dönüşü zor bozukluklara neden olabilir. 

Kardiyolojide PET MR

Miyokard Canlılığı
MR - PET kardiyak canlılığı daha iyi tespit eder ve değerlendirir, çünkü iki yöntemin kombinasyonu, miyokard infarktüsü sonrası nekroz ve canlı doku alanları arasında ayırım yapma becerisini arttırır. Bu sonuçlar hastanın bypass veya stent uygulamasında karar verdiricidir.
Myokardit/sarkoidoz/kalp tümörü
Eş zamanlı PET-MR, tanısı çok zor olan kalp iltihaplanmalarında ve tümörlerinde kullanımı giderek artmaktadır.

Doğuştan (Konjetinal) Skolyoz Nedir?

Doğuştan (konjenital) skolyoz

Doğuştan skolyoz, embriyolojik dönemde anne karnında ortaya çıkan omurgadaki anomalilere bağlı oluşan şekil bozukluklarıdır. Omurgada eksik veya normal olmayan bu gelişmeler embriyolojik oluşumun ilk altı haftasında gerçekleşir. 

Konjenital skolyoz terim olarak doğumla birlikte skolyozun varlığından söz etse de, hastalarda doğumla birlikte var olan aslında omurgadaki bozukluklardır. Bu hastalarda skolyoz sonradan gelişmektedir. Tanı sıklıkla yürümenin yeni başladığı bebeklik döneminde konmasına rağmen, bazı çocuklarda tanının konması ergenlik yıllarına kadar uzar. Konjenital vakalarda omurlardaki asimetrik büyüme yana doğru ise skolyoz, öne doğru bir artma söz konusu ise kifoz meydana gelir.
 
Konjenital skolyozun belirtileri

  • Hastanın özellikle bel bölgesinde kıllanmada artış
  • Cilt renginde görülen değişiklikler
  • Sırt bölgesinde elle tespit edilebilecek kemik çıkıntısı
  • Gövdenin bacaklara oranla kısa olması
  • Omurların arkadan bakıldığında düzgün sıralanmaması
  • Denge bozukluklar

Doğuştan (konjenital) skolyoz neden meydana gelir?

Konjenital skolyozun görülme sıklığına dair net bir veri bulunmamakla birlikte idiopatik skolyozdan daha nadir görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca, bugüne kadar gerçekleştirilen çalışmalarda konjenital skolyozda, genetik yatkınlığın varlığı da kanıtlanamamış.

Konjenital skolyozun oluşmasında anne karnındaki süreçte geçirilmiş olan enfeksiyonlar, annede daha önce bulunan veya hamilelik sırasında başlayan diyabet, kalp rahatsızlıkları, hipertermi, alkol kullanımı, valproik asit kullanımı, vücuttaki vitamin ve mineral eksiklikleri gibi farklı nedenler gösterilmektedir. Bunanla birlikte kalıtsal özelliğe sahip bazı hastalıkların konjenital skolyoza eşlik ettiği görülebilmektedir. 

Yapısal bozukluklar birkaç şekilde konjenital skolyozun oluşmasına sebep olabilir. Anne karnındayken meydana gelen yapısal problemler, omurlarda oluşma kusurları ve ayrışma kusurları şeklinde kendini gösterir. Bazı hastalarda ise her iki kusuru bir arada görmek mümkündür.

Önden bakıldığında, omurlar üst üste yerleştirilmiş kısa silindirler şeklindedir. Üst üste dizili omurlar arasında üçgen şeklinde yarım bir omurun ortaya çıkmasıyla omurga bu yöne doğru eğilir ve sonuçta skolyoz ortaya çıkar. Yine üst üste sıralanmış omurların bir tarafta birbirine yapışık olup büyümemesi; yapışık olmayan tarafta ise omurların daha fazla büyümesi sorasında konjenital skolyoz ortaya çıkar. Bazı durumlarda ise yapışıklık omurların her iki tarafında birden ortaya çıkar. Böyle bir durumda o bölgede skolyoz oluşmamakla birlikte bu bölge kısa kalabilir. Ortaya çıkabilecek bir başka sorun ise kamburluk (kifoz). Bu durumda omurlar önden yapışık olduğu için büyüyemezken arkadan büyüme devam eder ve sonuçta kamburluk gelişir. Tam tersi de ortaya çıkabilir. Yani omurlar önden yapışıksa ve büyüme arkadan devam ediyorsa da çukurluk (lordoz) meydana gelir. Omurgadaki eksikliklerin şekline ve şiddetine göre şekil bozukluğu ciddi boyutlara ulaşabilir. 

Dirsek Eklem Kireçlenmesi Nedir?

Dirsek eklem kireçlenmesi

Artroz (kireçlenme) en sık yük taşıyan eklemlerde görülür. En fazla diz eklemi olmak üzere, kalça, el parmakları ve omurga sık olarak tutulur. Buna karşın, özel bir yaralanma olmadığı müddetçe bilek, omuz, dirsek gibi eklemlerde nadiren görülür.
Eklemde hareket kısıtlılığı, eklem sıvısının artmasına bağlı şişme, eklem çevresi kasların incelmesi ve aşınmaya bağlı olarak şekil bozukluğu görülebilir. 

Dirsek eklem tedavisi

Dirsek eklem tedavisinde ağrı kesici ve anti-inflamatuar ilaçların kullanımı hastaların yaşam kaliteleri arttırabilir. Eklem içi hyalüronik asit enjeksiyonu, hastanın şikayetlerinde 6 ay-1 yıl süreyle rahatlama sağlayabilir. 
Glukozamin ve Kondoitin sülfat adı verilen maddeler, eklem kıkırdağının yapı taşlarıdır. Henüz ilaç olarak kabul edilemeyen bu maddeler besin desteği olarak satılmaktadır. 
Eklem içi kortizon enjeksiyonu şiş, ağrılı durumlarda alevlenmeyi azaltabilir. Fizik tedavi yöntemleri ile kısa süreli de olsa rahatlama sağlanabilir. 
Cerrahi tedavi olarak hastalara artroskopi ile kemik yüzey temizliği yapılır.

Myasthenia Gravis Nedir?

Myasthenia Gravis nedir?

Myasthenia Gravi; kas-sinir bileşkesinde asetilkolin reseptörlerine karşı oluşan antikor aracılı otoimmun bir hastalıktır.

Myasthenia Gravis kimlerde görülür?

Myasthenia Gravis her ırk ve her yaşta ortaya çıkabilir. Ancak kadınlarda 3. dekadda, erkeklerde ise 6. ve 7. dekadlarda sıklık artar.

Myasthenia Gravis belirtileri neler olabilir?

Myasthenia gravisli hastalar tipik olarak iskelet kaslarındaki klinik olarak dalgalanma gösteren ağrısız güçsüzlükten yakınırlar. Göz kapağı düşüklüğü ve çift görme ile sonuçlanan göz ile ilgili tutulum yaklaşık % 40 olguda ilk bulgudur. Konuşma güçlüğü, yutma güçlüğü, boyun ve kollarda bacaklarda güçsüzlük oluşabilir. Beyinde bulber bölge tutulumuna bağlı ve yüz kaslarındaki güçsüzlüğe bağlı yüz ifadesinde kayıp, konuşma, çiğneme, yutma güçlüğü de olabilir.
Boynu öne doğru eğmemize yardımcı olan kaslar genellikle boynu dik tutmamamıza yardımcı olan kaslara göre daha sık tutulum gösterir. Kas güçsüzlüğü genellikle göz ve bulber kaslarda ve kol bacak kaslarımızın vücuda yakın proksimal kaslarındadır. Myasthenia Gravis hastalığının en ciddi semptomu solunum güçlüğüdür. Nefes lamamızı sağlayan İnspiratuar kasların güçsüzlüğüne bağlı olarak hava yolu açıklığı yeterince sağlanamıyorsa, solunum desteğine ihtiyaç duyulabilir.
Hastaların özellikle tiroid hastalığı ve diğer otoantikorları geliştirme potansiyeli yüksektir.

Myasthenia Gravis tanısı nasıl konulur?

Myasthenia Gravis tanı; tipik klinik belirtiler, antikolinesterazlara pozitif yanıt, anti-AChR antikor, anti-MuSK antikorlarının varlığı ve elektrofizyolojik olarak düşük frekanslı ardışık sinir uyarım testi ile dekrement görülmesi veya tek lif EMG’de artmış jitter saptanması ile konur.
Myasthenia gravis hastalarında timus bezininin incelenmesi önemli bir yer tutar, timus bezinde büyüme (hiperplazi) sık olarak görülebilir, %10 kadar bir grup hastada ise timus bezi tümörü (timoma) saptanabilir. Myasthenia gravis tanısı konan hastalarda kontrastsız toraks bilgisayarlı tomografi incelenmesi ile timus bezinin değerlendirilmesi gereklidir.
Myasthenia Gravis hastalarında %67-93 oranında anti-AChR antikorları saptanır. Bu grup, AChR+ MG olarak tanımlanır. Asetilkolin reseptör antikoru saptanmayan hastaların %40-70 kadarında Anti-MuSK (muscle spesific kinase) antikoru pozitif bulunur, bu grup hastalar MuSK+ MG olarak tanımlanır, AChR ve MuSK antikoru saptanmayan, buna karşın myasthenia gravisin tipik klinik belirtilerini ve elektrofizyolojik özelliklerini gösteren hastalık tipi ise seronegatif Myasthenia Gravis olarak tanımlanır.

Deprosyon Nedir?

Depresyon Yaşam şartlarının zorluğu düşünüldüğünde artık birçok kişi depresyonda olduklarını söylüyor. Ancak günlük yaşam içinde zaman za...